|
|||||
|
|||||
Hayvan Hakları ve Siz Çocukken bana sorarlardı, eminim size de sormuşlardır; “büyüyünce ne olacaksın” neşeyle cevap verirdik, doktor, pilot, oyuncu vs... Eminim aranızda bir çiftlik kurup yasal yollardan hayvanları boğazlayacağım diyeniniz yoktur. Hatırlasanıza hepiniz hayvanları severdiniz, hep bir köpeğiniz olsun isterdiniz ya da terasta takla atan güvercinleriniz. Tekir bir kediniz vardı hani. Anneniz başkasına vermişti kedinizi nasıl da üzülmüştünüz, hatırlıyor musunuz? Sizin için para ne idi o zamanlarda? pamuk şekeri ve kuş lokumu için harcanan bir araç olmaktan başka bir önemi yoktu sizin için paranın. Babanızla birlikte belgesel izlemek ne kadar keyifliydi değil mi? Tilkiler, aslanlar, çitalar... Sonra büyüdünüz; büyüdükçe nasıl para kazanırım, nasıl daha çok daha çok kazanırım diye düşünmeye başladınız. |
Para kazanmanın yollarını aradınız. Yalnız değildiniz çünkü bütün eski çocukluk arkadaşlarınız da sizin gibi daha çok para kazanmanın yollarını arıyordu ve bu durum sizi rahatlatıyordu. Bir gün bir hayvan üretim çiftliği kurmaya karar verdiniz. Fransa'da, Amerika’da ve daha bir çok ülkede benzerleri olan bu çiftliklerden biz de yapalım; “Önce bir tavuk çiftliği kuralım devamında bakarız, ne olacak” dediniz. Tavuk çiftliğinizi kurdunuz ama zavallı tavukların hepsi aynı çatı altında olduğu halde bir araya gelemiyorlar ya da kıç kıça baş başa birbirlerinin üstünde mutsuz yaşıyorlar. Çabuk büyüsünler çok yem yesinler diye civcivlerin gözlerine 24 saat ışık veriyorsunuz ve onların uyumadan yem yemelerini gözlüyorsunuz. Makinelerinizden çıkan yumurtaların sarısı mat tadı yok. Civcivleriniz ise doğal ortamlarından ve anne şefkatinden yoksun. Hiç umursamadınız! "Tavuklar Firarda" diye film yaptı sanatçılar, “aman canım bana ne, alt tarafı tavuk” dediniz.
Hep ışıkta tuttunuz onları hep gündüz zannederek uyumasınlar daha çok, daha çok yumurta yapsınlar diye, tavuklara yaptığınız işkencenin ilk aşaması bu idi belki de. Ancak bu sizin için önemli değildi artık çünkü siz daha çok kazanmalıydınız. Gözlerinizde dolarlar uçuşurken, aklınız sosyeteye takıldı, sonradan görmelere, kürk tüketimi dikkatinizi çekti. “Ben de yaparım, iki günde köşeyi dönmeyen namerttir" dediniz.
Öyle ya moda olursa kürk satacaktınız ve gelir düzeyi yüksek olan zengin kadınlar sizin sattığınız kürkleri bayıla bayıla alacaktı. Hatta işiniz yaver giderse ürettiğiniz kürkleri yurt dışına ihraç edecektiniz. Evet, “PETA", "Kürke Hayır Platformu”, “TEMA” gibi uluslar arası örgütler hayvan hakları konusunda mücadele ediyordu.
Ancak hangi örgüt bir kadının ihtiraslarını yenebilirdi ki? Kime ne, kim karışabilir, çiftlik benim çiftliğim, hayvanları üreten, çiftleştiren, doğurtan, derilerini yüzen benim” diye düşündünüz ve videoda çalışanlara izlettiniz. Bir tilkinin boynu nasıl kırılır, canlı canlı derisi nasıl yüzülür, hayvanlar yerlere vurularak nasıl öldürülür diye çalışanlarınıza eğitim verdiniz. Evlilik çağına geldiniz ve sevgiliniz ve sevgilinizin ailesi ne iş yaptığınızı sordu. Elbette "hayvan boğazlama çiftliğim var" demediniz. "Kürk fabrikatörü" olduğunuzu söylediniz. Nitekim söz kesilirken kayın ve maun anneye hediye edilen astragan kürk sizin ve sevgilinizin ailelerini birbirlerine bağlamıştı.
Neyse efenim bu hayali fabrikatörümüzden bahsetmek nahoş olacak artık,
biz asıl konumuza dönelim.
Ancak Karagülün kürkü kıvırcık iken makbuldür. Bu sebeple
yavrunun annesi öldürülüyor ya da kimi yerlerde sezaryen yapılarak ,
henüz gün ışığı görmemiş, ana karnındaki yavru alınır ve daha doğmadan
derisi yüzülür. Her yıl bu yolla 4 milyon karagül koyunu dünyaya
gelmeden öldürülür.
Bir zamanlar o parkta bir maymun görmüştüm. Zavallı maymun
daracık yerde yıllarca tur atmış, vücudu bir taşa sürtünmüş, taş
hayvanın vücudunda iz yapmıştı, hayvanın sürtünmesinden, taşın üzeri
cilalanmış gibiydi. O hayvanları doğal ortamlarından koparıp küçücük
yerlere hapsetme hakkını kendimizde nasıl gördüğümüzü ve onları bu halde
izlerken nasıl keyif alabildiğimizi anlayamıyorum. Kocaman Gülhane
Parkının çok daha büyük bir bölümü hayvanlar için ayrılabilirdi ve daha
modern bir hayvanat bahçesi yapılabilirdi oysaki.
Bilim için kobay olarak kullanılan hayvanlar da vardır ki bunlar
denetime tabii olmalıdır, tabiidir de. Sanayide gerekliliği ise
tartışılır derecede kobay hayvanlar kullanılmaktadır, Kozmetikte her yeni ruj, göz farı, şampuan, rimel vs. kozmetik ürünler için Draize Testleriyle binlerce tavşana günlerce acı çektirilmekte ve gözleri kör edilmektedir.
Bu şirketler yayın organlarıyla deşifre edilmiştir, araştırırsanız kolayca öğrenip bu şirketlere tepkinizi gösterebilirsiniz. Sözün özü eğer biz kullandığımız ürünlerde seçici olursak birçok hayvanın hayatı kurtulmuş olacaktır.
Çünkü bizim gücümüz tüketicinin bilinçlenmesi ile ortaya çıkacaktır. Örneğin kürk giymenin bir canlıyı yok etmekle eşdeğer olduğu anladığımızda üzerinde ceset taşımadan da şık olunabileceğini öğrendiğimizde tüketici olarak büyük bir gücümüz olduğunu fark edeceğiz.
Örneğin kuşları yok ederseniz, orman yok olur. Kısaca her canlının doğada bir işlevi vardır ve biz hayvanları yok ederek çevre dengesini bozarak "insan imparatorluğu "kurmaya niyetliysek bile aslında sadece kendi sonumuzu hazırlamış oluruz.
Giydiğimiz kürk, kolumuza taktığımız çanta, kullandığımız kozmetiklerden, şampuanlardan tutun da çöpe attığımız her türlü atığa kadar çevre duyarlılığı taşımamız gerektiğini bilmeliyiz... Figen Füsun Pehlivan, Grafik Saati Online Kültür Sanat ve Müzik Dergisi
|
|
|
|
|