|
||||||
|
Yürü bre Hızır Paşa |
YOKSULUN SULTANI PİR SULTAN ABDAL
16.yüzyıldayız Osmanlı İmparatorluğunun yükselme dönemi, başta padişah Kanuni Sultan Süleyman var. Çoğumuzun şimdi bile göğsü kabararak andığı, Muhteşem Süleyman dönemi, böyle bir dönemde halkın içinde aç kalan, sefil kalan var mıdır, kanunlara verdiği değerden ötürü, Kanuni sıfatını alan bir padişah döneminde, Baki gibi bir şairin yetişmesine önayak olmuş, kendi de güzel şiir yazan,Hürrem Sultana güzel mısralar düzen bir padişahın dönemi. Hizmetlerini asla yadsıyamayacağımız ama her yönüyle de irdelememiz gereken bir dönem. Kadılar yalan söyler mi,halk verdiği vergilerden bitap düşer mi, herkesin inancına saygı duyulan Osmanlı zamanında, din değil, mezheplerinden dolayı asimile edilmek istenen, zulüm gören, ibadetlerini gizli yapan, semahlarını gizli dönen bir halk olabilir mi? Sünnilerinde Alevileri reddettiği düşünülürse olabilir. Pir Sultan Abdal, 16.yüzyılda Sivas'ın Banaz köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Haydar'dır. Pir Sultan Abdal, sadece Alevilerin değil bütün insanlığın şairidir. Şiirlerinde insan sevgisi hakimdir, aşk, adalet, hayatı sorgulama, eşitlik,uyandırma vardır. Alim değildir belki ama halk şiirinin tekniğine tamamıyla vakıf olmuş bir şairdir. Halk edebiyatı içerisinde büyük bir kaynaktır. Vezin hatası ve yersiz duraklarda kelime bölünmeleri yoktur. Şiirinde sade, ağdasız bir dil ve lirizm vardır. Dilden dile söylenerek günümüze geldiği için oluşan anlatım bozuklukları olsa da bu bozulmalar edebiyatçılar tarafından düzenlenmiştir. Halk Pir Sultan Abdal'ı öylesine benimsemiştir ki şaire ait olmayan şiirler de vardır.
Gerçek bir çok kişiye göre farklı algılanabilir,gerçek nedir sahi, "doğru bildiği yoldan şaşmamakta gösterilen inat, insana onur veren mükemmel bir inattır" diyen Hegel 'in sözü Pir Sultan Abdal'la örtüşüyor, bizde şapka çıkarırız bu söze. Pir sultanın şiirleri incelendiğinde yaşadığı döneme ait halkın çektiği tüm sıkıntılar onun mısralarında hayat bulur. 400 yıl boyunca yaşamış, yazılı hiç bir eseri olmayan Pir Sultan Abdal'ın tüm eserleri halkla beraber dilden dile dolaşarak günümüze gelmiştir. Pir Sultan'ın tam olarak kaç yılında doğduğu, ne zaman öldürüldüğü bilinmem*ktedir. Dar günlerinde elinden tutup dergahına aldığı, yetiştirdiği Hızır, daha sonra Hızır Paşa olarak karşısına çıkmış ve Pir Sultan Abdal'ı inançlarından vazgeçirmeye çalışmıştır. Hızır paşa bu emelini gerçekleştirememiş ve Pir Sultan Abdal'ı zindana attırmış, taşlatmış ve sonra da astırmıştır . Eğer Pir Sultan inançlarından ödün verseydi ne bir halk kahramanı ne de ozan olarak gözümüzde aynı değerde olurdu.
Hızır Paşa Tüm halkı ona taş atmak üzere meydana toplar, Pir Sultan'ı taşlamayanın kırbaçlanacağını söyler. Buna karşın dergahında hep onun yanında olan en yakın dostu Pir Sultan Abdal'ı taşlamak kendisine ağır gelir ve ona elindeki gülü atar. "Hiç olmazsa ben gül atayım" deyip, elindeki gülü Pir sultan Abdal'a atar. İşte sevgili okuyucum, geçenlerde gittiğim tiyatro oyununda benim tüylerimi diken diken edip, gözyaşlarımın boşalmasına sebep olan sahne bu sahnedir.
"Susmayan Nefes Pir Sultan Abdal"'ı oyunlaştırıp yazan ve yöneten Aytekin Özen'e ve derleyeninden, dekor ve kostümcüsüne kadar, tüm oyuncularını tebrik etmek gerekiyor. Sahne dekoru, ışık oyunları ve kostümler harikaydı, bazı yerleri İbrahim Balaban'ın tablolarından izler taşıyordu sanki. Hızır Paşa'yı oynayan Ömer Yıldırım'ı oyuncu olarak çok başarılı buldum, tam bir hınzır paşa olmuştu. Pir Sultan Abdal rolünde henüz genç bir oyuncu olan Onur Soyal Pehlivan vardı, uzun boylu, son derece yakışıklı olan bu oyuncu ilerde de başarılı organizasyonlarda yer alacak gibi görünüyor. Romantizm, güzel bir Türkçe ve oynadığı karakterle özümsenmiş bir duruş sergiliyordu. Aslında oyunu izleyip o atmosferi yaşamanız gerekiyor. Şu an oyuna yaz dönemi olduğu için ara verildi fakat yeni sezonda tekrar sahnelenmeye başlayacak.
Oyunu izlerken insanı dinlendiren sesiyle bir yandan da Leyla Yılmaz'dan türküler dinledik. Ne çok içime işlemiş, türkülerin hepsini de biliyordum ve ben Pir Sultan Abdal türkülerini, Pir Sultan Abdal'ın alevi olduğunu bilmeden dinlemiş ve sevmiştim, ki bir çok şair ve sanatçı için de aynı durum geçerlidir. Galile'yi düşününce diyorum ki "Nasılsa bu kocaman dünya yuvarlak, bu cahillere de bunu kabul ettiremem, bilim insanı olacakta daha çok şey yapabilirim, ne diye ölümü tercih edeyim, tamam sizin dediğiniz gibi olsun der işin içinden çıkarım" demiş. Fakat Pir Sultan Abdal farklı , inanç var ortada, beynindeki kalbindeki özgürlüğün en değerli şey olduğunun farkında olan bir bilinç var. Ona inanan,çevresindeki insanlara umut olmuş, cesaret vermiş biri Pir Sultan Abdal. Aynı şekilde Pir Sultan'ın kızı da bu uğurda, inancı ve fikirlerinden dolayı can vermiştir. Babası öldürüldükten sonra yazdığı ağıt ünlüdür.
Şimdilerde pek çoğumuzda kalmayan idealizm vardır Pir Sultan'da. Bireyciliğin hakim olduğu bu çağda çıkarları uğruna her şeyden vazgeçebilen insanların var olduğu bir anlayış var maalesef. Kendine göre düşünebilmesi için, olayları objektif değerlendirebilmesi için okumak ve fikir alış-verişinde bulunmak gerekiyor. Tartışmadan,konuşmadan kaçan bir gençlik var; düz mantıkla düşünen, sorunları eşelemekten korkan, çoğunluk neredeyse orada bulunup, kaybolmak isteyen, sadece dünyaya geliş derdinin kendi evi , kendi kedisi kendi mesleği olduğunu düşünen bir gençlik. Akrabası trafik kazasında ölür , sevdiği hastane hastane dolaştırılır, özelleştirme alır başını gider, işten çıkarılır, tersanede işçiler ölür, üzülür sonra geçer. Düşünmez ama, düşünce tembelliği var çünkü,birileri onun yerine düşünür nasılsa ve o onların yanındadır nasılsa. Çocuğu soracak, ormanlara ne oldu, niçin emeklilik yaşı bu kadar geç, niçin işsizlik var, sağlık niye paralı, eğitim vs... cevap hazırdır, kader utansın.
Peki yalnız yakını ve kolayı sevmek mi hayat? Pir Sultan Abdal yüzyıllarca yaşayacak daha, Hızır Paşa da onunla yaşayacak, kendini sağlam kazığa bağlayan, konumuna yaslanıp halkı ezen Hızır paşa, yaşamak vaaar, yaşamak vaaar, kimi at kıçında sinek gibi yaşar, kimi sarayda konakta, kimi ölür, arkasından kazma vuran derin gitsin derler. 2 Temmuz 1993 yılında Pir Sultan Abdal şenlikleri sırasında, her türlü iletişim aracının olduğu bir zamanda, canlı yayında 35 kişi, yobazlar tarafından yakıldı, hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum, unutmayın, unutturmayın. Ve Metin Altıok, Nesimi Çimen, Behçet Aysan , Asım Bezirci, Hasret Gültekin, hangi birini sayayım. Güzel insanlar oldukları için güzel anılacaklar hepsi tıpkı Pir Sultan Abdal gibi. Son Söz
Figen Füsun Pehlivan'ın Sitemizdeki Diğer Yazılarından Sevgi Barış Treni; Kalkıyor, Yok mu Binen Figen Füsun Pehlivan'ın Diğer Sitelerdeki Yazılarından: Barışarock Festivalinin Ardından (Grafik ve Müzik, TheRockBank)
|