figen füsun pehlivan yazılarıgrafiksaati.org grafiksaati grafiksaati.org

Loading

Yazar Figen Füsun PehlivanFigen Füsun Pehlivan

Geçmiş Zaman Olurdu ki... Grafik Saati Yazarlarından

Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir

YOKSULUN SULTANI PİR SULTAN ABDAL

Loading

Pir Sultan Abdal Kimdir?

Pir Sultan halkın büyük bir sevgi ve saygıyla andığı seçkin şairlerdendir. Söylencelere göre gerçek adı Haydar’mış. Sivas’ın Banaz Köyü’nde doğmuş. Soyu Yemen'e Hazreti Ali’nin torunlarından İman Zeyn-el-Abidin’e kadar uzanırmış. (Asım Bezirci)


Halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Çocukluğunda çobanlık yapan Pir Sultan'ın üç oğlu ve bir kızı olduğu rivayet edilir. Adı Sanem olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür.

Pîr Sultan Alevi-Bektaşi tarikatındandır. Bağlandığı tarikata göre, sadece dinsel önder olarak değil aynı zamanda devlet başkanı olarak da görülen İran Şahları adına, Anadolu halkını Osmanlının baskılarına karşı ayaklanmaya çağırdığı ve bu ayaklanmaya öncülük ettiği söylenmiştir. Ayaklanma önderi olduğu için Sivas valisi Hızır Paşa'nın emriyle tutuklanmış, yolundan dönmeyeceği anlaşılınca da asılmıştır.  (Mehmet Fuat)

Özellikle İran,Azerbaycan, Anadolu, hatta Rumeli'de yaygın olan Alevi düşüncesine göre Pir Sultan Abdal; Alevi - Bektaşi gelenekselliğini kucaklayan, o temelden beslenerek günümüze uzanan çağdaş bir tavrın, toplumsal ölçekte de halkın çıkarına dayalı bir kavganın taşıyıcısı olarak bilinir.

Bu nedenle Pir Sultan; insani anlamda ezilen / sömürülen bireyleri, manevi olarak da, halka / yaratana dönük bir inanç sistemini sembolize eder. (Esat Korkmaz)

 

Hızır Paşa ve Pir Sultan Abdal

Tarihte, Hızır ismini taşıyan birkaç devlet adamı oldu. Ama büyük bir olasılıkla Pir Sultan’ı asan Hızır Paşa, 1551/2 ve 1567 yılları arasında Paşalık yapmış veya 1560-1567 yılları arasında Beylerbeyi ve Bağdat Valisi olan Hızır Paşa olabilir.
Hızır, Pir Sultan’ın müritlerinden biridir. Daha sonraları Pir Sultan’ın iznini alarak İstanbul’a gitmiş ve şansı açılmıştır. Paşa ve Beylerbeyi olmuştur.

Efsaneye göre, Pir Sultan Abdal müridi olduğu dönemde Hızır’a: “Gidip okuyacaksın. Paşa, hatta vezir olacaksın. Fakat beni asmağa geleceksin!” demiş nitekim daha sonra Pir Sultan Osmanlının zulmüne karşı ayaklandığında, Hızır Paşa olmuş hatta syanı bastırmakla görevlendirilmiştir. Pir Sultan Hızır tarafından tutuklanıp Sivas Toprak Kalesine konmuş ve idama mahkum edilmiştir.

(*) Pir Sultan'ın övgüsü İran şahını değil Şah Merdani'yi yani Hz. Ali'yi anlatıyordu

Tekrar efsaneye göre, Hızır Paşa, Pir Sultan’ın hayatını kurtarmak için O’ndan “Şah” kelimesini kullanmadan üç nefes istemiştir. Pir Sultan sazını alıp Şah’ı öven üç nefes söyledi. Fakat bu övgü İran Şahını değil, Şah-ı Merdanı, yani Ali’yi anlatıyordu. Pir Sultan asıldı ve Hızır Paşanın adı lanetle anıldı.

(Irene Melikoff)

 

Şimdi de sizlere Pertev Naili Boratav'ın  kendi anlatımıyla Pir Sultan'ın köyünde yaşadığı bir anısını aktarmak istiyorum.

Pertev Naili Boratav'dan

Banaz Pir Sultan Abdal’ın köyü. Ben, sırf Pir Sultan Abdal’ın köyü olduğu için, Pir Sultan Abdal’a ait gelenekleri derlemek için oraya gitmiştim. O sıralar üniversitede hocaydım. Sivas Lisesi’nin Müdürü Faik, benim üniversiteden arkadaşım, benden iki sene filan küçük. O bana arkadaş olmuştu. Beraber gitmiştik, köye. Pir Sultan’ın köyü, Banaz’a gittik. Muhtarın evinde oturduk.
Muhtar bir müddet sonra geldi. Elinde bir tepsi. Tepsinin içinde, iki bardak şerbet veya ayran geldi. “Bey 'biz Kızılbaşız' dedi.
“Bizden olmayanlara ikram ettiğimiz şeylerin içine tükürürüz. Benden söylemesi ister iç, ister içme bunu" dedi. Faik bana bakıyor, ne yapacak gibilerinden. Ben aldım bardağı elime, valla dedim, ev sahibinin ikram ettiği şey, zehir de olsa onu içmek misafirin boynunun borcudur, dedim. Kaldırıp içtim. Tabii o zaman aradaki her şey çözüldü. Tabii bu bir imtihandı. Sünniler, Kızılbaşların köylerine gittikleri zaman onların verdikleri şeyleri yemez, içmezlermiş, içine tükürürler diye. Böyle bir inanış varmış. Ben tabi
buna inanmadığımı anlatınca ve gösterince, bağlar çözüldü.

****************

Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi
Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi
Çıkalım meydan yerine
Gidelim Ali seyrine
Can u başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi
Pir Sultan Ali şahımız
Hakka ulaşır rahımız
Oniki imam penahımız
Uyamazsın demedim mi
Ne kadar bilirsen bilene danış
Danışan dağları aşar mı aşar
Danışmadan yola düşse bir kişi
Yorulup yollarda şaşar mı şaşar
Uzak ol cahilden kamile yakın
Sözümde mana yok darılma sakın
Hasmın karıncaysa merdane takın
Ummadığın taş başa düşer mi düşer
Altından bir pula olur mu kail
Konuş ki ehl ile olasın ehil
Konuşma cahille olursun cahil
Kişi itibardan düşer mi düşer
Abdal Pir Sultan'ım böyle mi olur
Herkes ettiğini elbette bulur
Alıcı kuşların ömrü az olur
Akbaba zararsız yaşar mı yaşar

 

Dost elinden dolu içmiş deliyim
Üstü kan köpüklü meşe seliyim
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim
Ben de bu yayladan Şah'a (*) giderim

16.yüzyıldayız Osmanlı İmparatorluğunun yükselme dönemi, başta padişah Kanuni Sultan Süleyman var. Çoğumuzun şimdi bile göğsü kabararak andığı, Muhteşem Süleyman dönemi, böyle bir dönemde halkın içinde aç kalan, sefil kalan var mıdır, kanunlara verdiği değerden ötürü, Kanuni sıfatını alan bir padişah döneminde, Baki gibi bir şairin yetişmesine önayak olmuş, kendi de güzel şiir yazan,Hürrem Sultana güzel mısralar düzen bir padişahın dönemi.

Hizmetlerini asla yadsıyamayacağımız ama her yönüyle de irdelememiz gereken bir dönem.  Kadılar yalan söyler mi,halk verdiği vergilerden bitap düşer mi, herkesin inancına saygı duyulan Osmanlı zamanında, din değil, mezheplerinden dolayı asimile edilmek istenen, zulüm gören, ibadetlerini gizli yapan, semahlarını gizli dönen bir halk olabilir mi? Sünnilerinde Alevileri reddettiği düşünülürse olabilir.

Pir Sultan Abdal, 16.yüzyılda Sivas'ın Banaz köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Haydar'dır. Pir Sultan Abdal, sadece Alevilerin değil bütün insanlığın şairidir. Şiirlerinde insan sevgisi hakimdir, aşk, adalet,  hayatı sorgulama, eşitlik,uyandırma vardır. Alim değildir belki ama halk şiirinin tekniğine tamamıyla vakıf olmuş bir şairdir.

Halk edebiyatı içerisinde büyük bir kaynaktır.  Vezin hatası ve yersiz duraklarda kelime bölünmeleri yoktur.  Şiirinde sade, ağdasız bir dil ve lirizm vardır. Dilden dile söylenerek günümüze geldiği için oluşan anlatım bozuklukları olsa da bu bozulmalar edebiyatçılar tarafından düzenlenmiştir.

Halk Pir Sultan Abdal'ı öylesine benimsemiştir ki şaire ait olmayan şiirler de vardır.

Dünyanın üzerinde kurulu direk
Emek zay olmadan sızlar mı yürek
Bu düzeni kim kurmuş bizler de bilek
Söyle canım söyle dinlesin canlar

 

Gerçek bir çok kişiye göre farklı algılanabilir,gerçek nedir sahi, "doğru bildiği yoldan şaşmamakta gösterilen inat, insana onur veren mükemmel bir inattır" diyen Hegel 'in sözü Pir Sultan Abdal'la örtüşüyor, bizde şapka çıkarırız bu söze. Pir sultanın şiirleri incelendiğinde yaşadığı döneme ait halkın çektiği tüm sıkıntılar onun mısralarında hayat bulur.

400 yıl boyunca yaşamış, yazılı hiç bir eseri olmayan Pir Sultan Abdal'ın tüm eserleri halkla beraber dilden dile dolaşarak günümüze gelmiştir. Pir Sultan'ın tam olarak kaç yılında doğduğu, ne zaman öldürüldüğü bilinmem*ktedir.

 Dar günlerinde elinden tutup dergahına aldığı, yetiştirdiği Hızır, daha sonra Hızır Paşa olarak karşısına çıkmış ve Pir Sultan Abdal'ı inançlarından vazgeçirmeye çalışmıştır. Hızır paşa bu emelini gerçekleştirememiş ve Pir Sultan Abdal'ı zindana attırmış, taşlatmış ve sonra da astırmıştır .

Eğer Pir Sultan inançlarından ödün verseydi ne bir halk kahramanı ne de ozan olarak gözümüzde aynı değerde olurdu.

Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir

Susmayan nefes, Pir Sultan Abdal

2 perdelik oyun

Yazan ve yöneten: Aytekin Özmen

Derleyenler: Fatih Korkmaz, Leyla Ünver, Mahmut Karakaya

Dekor ve kostüm: Gönül Sipahioğlu

Proje danışmanları:

Lütfi KALELİ,
Ali Haydar AVCI,
Ataol BEHRAMOĞLU,
Miyase İLKNUR,
Muharrem ERCAN,
Mehmet AYDOĞMUŞ,
Kamber ŞİMŞEK
*****************

Oyuncular

DESTAN ANA Leyla ÜNVER
PİR SULTAN Onur Soyal PEHLİVAN -   

HIZIR Ömer YILDIRIM
KADI ABDÜLSELAM Ahmet DEMİR
KADI OSMAN
GABOS Ergin SAKAR
MOLLA Adnan ZAMAN
BALLIHAN Seda ÇETİN
YANGIN FADİK Sevgi GEMİCİ
DEDE Ahmet DEMİR
ALİ BABA Ozan AYHANİ
KUL HİMMET Mehmet HARBALİOĞLU
PADİŞAH Haluk AYVAZOĞLU
ASESBAŞI Volkan GEMİCİ
1. ASES Kaya AYDOĞAN
2. ASES Fırat İSTANBULU
ZAKİR Ufuk TANDOĞAN
1. KÖYLÜ Selahattin BAYRAK
2. KÖYLÜ Hülya KIRIMOĞLU
3. KÖYLÜ Kaya AYDOĞAN
4. KÖYLÜ Fırat İSTANBULLU
5. KÖYLÜ Gamze ÖZYOL
GÖKÇEÇİÇEK – AYSULTAN Nurşen NESANIR
ULAK Mustafa ÇİRKİN
Çocuk Enis GÜREL

Hızır Paşa Tüm halkı ona taş atmak üzere meydana toplar, Pir Sultan'ı taşlamayanın kırbaçlanacağını söyler.

Buna karşın dergahında hep onun yanında olan en yakın dostu Pir Sultan Abdal'ı taşlamak kendisine ağır gelir ve ona elindeki gülü atar. "Hiç olmazsa ben gül atayım" deyip, elindeki gülü Pir sultan Abdal'a atar.

İşte sevgili okuyucum, geçenlerde gittiğim tiyatro oyununda benim tüylerimi diken diken edip, gözyaşlarımın boşalmasına sebep olan sahne bu sahnedir.

"Dinle dostun tek bir gülü yaralar beni."

"Susmayan Nefes Pir Sultan Abdal"'ı oyunlaştırıp yazan ve yöneten Aytekin Özen'e ve derleyeninden, dekor ve kostümcüsüne kadar, tüm oyuncularını tebrik etmek gerekiyor.

Sahne dekoru, ışık oyunları ve kostümler harikaydı, bazı yerleri İbrahim Balaban'ın tablolarından izler taşıyordu sanki.

Hızır Paşa'yı oynayan Ömer Yıldırım'ı oyuncu olarak çok başarılı buldum, tam bir hınzır paşa olmuştu. Pir Sultan Abdal rolünde henüz genç bir oyuncu olan Onur Soyal Pehlivan vardı, uzun boylu, son derece yakışıklı olan bu oyuncu ilerde de başarılı organizasyonlarda yer alacak gibi görünüyor.  Romantizm, güzel bir Türkçe ve oynadığı karakterle özümsenmiş bir duruş sergiliyordu. Aslında oyunu izleyip o atmosferi yaşamanız gerekiyor. Şu an oyuna yaz dönemi olduğu için ara verildi fakat yeni sezonda tekrar sahnelenmeye başlayacak.

Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz
Haktan emir olmazsa irahmet yağmaz
Şu illerin taşı hiç bana değmez
İlle dostun gülü yaralar beni

Oyunu izlerken insanı dinlendiren sesiyle bir yandan da Leyla Yılmaz'dan türküler dinledik. Ne çok içime işlemiş, türkülerin hepsini de biliyordum ve ben Pir Sultan Abdal türkülerini,  Pir Sultan Abdal'ın alevi olduğunu bilmeden dinlemiş ve sevmiştim, ki bir çok şair ve sanatçı için de aynı durum geçerlidir.

Galile'yi düşününce diyorum ki "Nasılsa bu kocaman dünya yuvarlak, bu cahillere de bunu kabul ettiremem, bilim insanı olacakta daha çok şey yapabilirim, ne diye ölümü tercih edeyim, tamam sizin dediğiniz gibi olsun der işin içinden çıkarım" demiş. Fakat Pir Sultan Abdal farklı , inanç var ortada, beynindeki kalbindeki özgürlüğün en değerli şey olduğunun farkında olan bir bilinç var. Ona inanan,çevresindeki insanlara umut olmuş, cesaret vermiş biri Pir Sultan Abdal.

Aynı şekilde Pir Sultan'ın kızı da bu uğurda, inancı ve fikirlerinden dolayı can vermiştir. Babası öldürüldükten sonra yazdığı ağıt ünlüdür.

Pir Sultan’ın kızıydım ben de Banaz’da

Babamı astılar kanlı Sivas’ta
Dar ağacı ağlar Pir Sultan deyu...

Şimdilerde pek çoğumuzda kalmayan idealizm vardır Pir Sultan'da. Bireyciliğin hakim olduğu bu çağda çıkarları uğruna her şeyden vazgeçebilen insanların var olduğu bir anlayış var maalesef.

Kendine göre düşünebilmesi için, olayları objektif değerlendirebilmesi için okumak ve fikir alış-verişinde bulunmak gerekiyor.

Tartışmadan,konuşmadan kaçan bir gençlik var; düz mantıkla düşünen, sorunları eşelemekten korkan, çoğunluk neredeyse orada bulunup, kaybolmak isteyen, sadece dünyaya geliş derdinin kendi evi , kendi kedisi kendi mesleği olduğunu düşünen bir gençlik. Akrabası trafik kazasında ölür , sevdiği hastane hastane dolaştırılır, özelleştirme alır başını gider, işten çıkarılır, tersanede işçiler ölür, üzülür sonra geçer.

Düşünmez ama, düşünce tembelliği var çünkü,birileri onun yerine düşünür nasılsa ve o onların yanındadır nasılsa. Çocuğu soracak, ormanlara ne oldu, niçin emeklilik yaşı bu kadar geç, niçin işsizlik var, sağlık niye paralı, eğitim vs... cevap hazırdır, kader utansın.

Hızır Paşa'nın zulmü var ise
Ne yapayım benimde bir ahım var
Senin tuğlu padişahın var ise
Benim arkam kalem bir Allah'ım var

Ali Ekber Çiçek Haydar Haydar

Ondörtbin Yıl Gezdim Pervanelikte

 

Peki yalnız yakını ve kolayı sevmek mi hayat? Pir Sultan Abdal yüzyıllarca yaşayacak daha, Hızır Paşa da onunla yaşayacak, kendini sağlam kazığa bağlayan, konumuna yaslanıp halkı ezen Hızır paşa, yaşamak vaaar,  yaşamak vaaar, kimi at kıçında sinek gibi yaşar, kimi sarayda konakta, kimi ölür, arkasından kazma vuran derin gitsin derler.

2 Temmuz 1993 yılında Pir Sultan Abdal şenlikleri sırasında, her türlü iletişim aracının olduğu bir zamanda, canlı yayında 35 kişi, yobazlar tarafından yakıldı, hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum, unutmayın, unutturmayın.

Ve Metin Altıok, Nesimi Çimen, Behçet Aysan , Asım Bezirci, Hasret Gültekin, hangi birini sayayım. Güzel insanlar oldukları için güzel anılacaklar hepsi tıpkı Pir Sultan Abdal gibi.

Son Söz

Türkü, şiir yanar mı? Daha kaç kez ölsün Pir Sultan ortaçağ zihniyeti kalkıncaya dek.

Padişahlık kalmadı bitti. Saraylar müzedir şimdi. Ne savaşlar, ne de zaman, şiirindeki anları yok edemedi. Ölüm hepimize öyle ya da böyle, ama sen yaşarsın şiirinle sevenlerin gönlünde Sevgili Pir Sultan Abdal..

Yazan: Figen Füsun Pehlivan

Grafik Saati, İstanbul

grafiksaati.org

Figen Füsun Pehlivan'ın Sitemizdeki Diğer Yazılarından

FEMİNİZME NE BORÇLUYUZ?,

Sevgi Barış Treni; Kalkıyor, Yok mu Binen

Figen Füsun Pehlivan'ın Diğer Sitelerdeki Yazılarından: Barışarock Festivalinin Ardından (Grafik ve Müzik, TheRockBank)

 

Gizlilik Politikası