 |
EDVARD
MUNCH ANNENİN ÖLÜMÜ
|
HASTANEDE CİNAYET!!!
Yemek saati gelmişti… Hasta kadın düşündü; acaba
hastanenin yemekleri nasıldı? Bir süre sonra kapıda tombul, kirli
beyaz önlüğüyle neşeli bir kadın belirdi ve yemek arabasıyla içeri girdi.
"Eveet hanımlar yemek vakti".
Hastabakıcı kadın, tepsiyi masaya koyduktan sonra elindeki kepçeyi önce
çorbaya ardından kompostoya daldırdı. İkinci bölmeye çorbalı kompostoyu
koyan hastabakıcı kadın, eksik kahverengileşmiş kirli ve çürük dişleriyle
gülümsedi ve
“Canım nasılsa aynı yere gidecek" dedi.
Sanki kadın gülümsemiyor da bir korku filminin başlangıcını haber veriyordu.
Filmin başrol oyuncuları da hastalardı elbet…
Doğum Öncesi Kabus
Genç hasta uzun süre burada yatacağını ve iyi beslenmesi gerektiğini
biliyordu. Çalışanlarla iyi geçinmeliydi. Hastabakıcı üçüncü bölmeye
havuç kızartmalı yoğurdu koydu ve genç kadına uzattı. Genç kadın çorbalı
komposto ve kompostolu havuç kızartmasını alıp hastabakıcıya tebessüm
etti. "Doğru, nasılsa hepsi aynı yere gidecek."
YOKSA KATİL UŞAK
MI?

|
Munch - Ölü Odasında
Bekleyiş
|
Hastabakıcının tavrı kadını içten içe rahatsız
etmişti ama çoktandır badanasız olduğu belli
duvarların üzerinde yürüyen hamam böcekleri kadar değil.
Hafif tiksinti duydu ve "Duvarda gezen hamam böceklerinin kendisini
ısırmasından korktu. "Acaba gece gelip üzerinde gezinirler miydi?”
"Ya hastane mikrobu kaparsam, ya ameliyat masasında kalırsam, ya ..."
Kadın yemekleri beğendi, zaten hiç yemek ayırt etmezdi, hatta o an o
yemekler çok lezzetli gelmişti. Çünkü orada yatan diğer kadınlarla aynı
sorunları paylaşmanın verdiği bir yakınlık vardı.Şakalaşıyorlardı, güzel
şeyler düşünüyorlardı ve birbirlerine destek oluyorlardı.İnsanlık her
koşulda öne çıkıyordu, belki böyle zamanlarda daha çok.
Hamile kadınların mideleri hassas olur, oysaki herkesin tek düşüncesi; sağlıklı
bir şekilde bebeklerini kucaklarına alıp mutlu yarınlara yelken açmaktı.
Burası devlet hastanesinin sorunlu gebelikler bölümüydü. Yüksek tansiyon,
akraba evliliği, bel fıtığı, şeker hastalığı gibi sorunlu hamilelikler
bu koğuşta tedavi görürdü. Birçoğu da benzer psikolojik düşlemlerin
içinde beklerdi doğumu...
KATİL UŞAK DEĞİL, HASTABAKICI
DA SUÇSUZ
Peki ya suçlu kim? Kader
mi?

|
Munch Yakılmış
Bir Cesedin Külleri
|
Peki ya suçlu kim? Kader mi?
Yukarıda anlattığım hastane manzarası, bir dönem benim de yattığım
bir hastane koğuşunda yaşandı. Aaaa ‘peki ama bize neden bu olayı
anlattın bu yazı ne anlatıyor’ mu diyorsunuz.
Cevaplayayım; Bir kere bir korku hikaye denemiyorum. Eğer öyle yaptığımı
düşünenleriniz varsa hemen söyleyeyim; Bu yazının sonunda katil
uşak çıkmayacak, hastabakıcı da masum...
Peki ya hastalar, neden Avrupa standartlarında tedavi görmüyor.
Neden pek çok köyümüzde tam teşekküllü hastaneler yok, neden şehrin
göbeğinde çocuk ölümleri tavan yapıyor ve neden "Dünya Sağlık İstatistikleri"nde
ülkemiz bu kadar gerilerde kalıyor.

|
Munch
-The Scream Çığlık
|
Suçlu kader mi, yoksulluk
mu yoksa sistem mi?
Suçlu kader mi,
yoksulluk mu yoksa sistem mi?
Eğer "Dünya sağlık istatistiklerinde bebek ölümlerinde ülkemizin bütün
Avrupa ülkelerini geride bırakıyor ve dünya sıralamasında da yıllardır
en üstlerde yer almaya devam ediyorsa; elbette ki suçu kadere atıp,
sorunu çözemeyiz.
Ama korkmayın çünkü sizi sıkıcı istatistiki rakamların içinde boğmayacağım.
Sadece konuyu düşündürmekle yetineceğim.
Neden mi? Çünkü pek çoğumuz, kendimizin ya da bir yakınımızın başına
kötü bir olay gelmedikçe sağlık, hukuk gibi konularda var olan aksaklıklar
üzerinde düşünmeyiz de ondan.
Kısaca bu yazı, hayatın hızlı akışı içinde gözden kaçırdığımız gerçekleri
size, bir nebze olsun hatırlatabilmek için yazıldı.
HASTALAR SAĞLIK
PERSONELİNDEN HUZUR VEREN BİR SES DUYMAK İSTER
Pek çok sağlıkçı
çalışma koşullarının ağırlığı altında ezilirken hastalarına sevgiyi
sunar ama...

|
Munch -Hasta
Çocuk
|
Pek çok sağlıkçı çalışma koşullarının ağırlığı altında ezilirken hastalarına
sevgiyi sunar ama...
Bir hasta için hemşirenin sıcak bir tebessümünü görmek, doktordan iç
rahatlatan güzel bir teselli sözü duymak çok önemlidir. Hastalıkların
tedavisinde hastanın hastalığı yeneceğine dair inancı ve psikolojik
durumu da önem taşır. Kısaca hastalar insan sesi duymak ister insanlardan
ilgi bekleriz. Doğrusu ya yukarıda bahsettiğim hastanede yattığım dönemde
hastane personelinin bir çoğundan bu ilgiyi görmüştüm. Gerek doktorlar
gerekse hemşireler öyle şefkatliydiler ki. İnsana hizmet vermek ve sağlıkçı
olmak onlar için kutsal bir görevdi. Ancak maaşları o kadar düşük çalışma
koşulları da o kadar ağırdı ki; ister istemez hayatın üstlerine yüklediği
ağır yük o tebessümün altından hissedilirdi. Doktorlara ve hemşirelere
o kadar güven duydum ki, içimde minnet duyguları hep benimle yaşayacak,
bugün doğum için bir tercih yapsam yine aynı hastaneyi tercih ederim.
Ama biz insanlar neyi hak ettiğimizi biliyoruz, o yüzden hastalar içinde
sağlık çalışanları içinde neden daha güzel, daha iyi koşullar olmasın
ki.

|
Munch -The Scream
Çığlık
|
ESKİ TÜRK FİLMLERİNDEKİ
İDEALİZE KARAKTERLER VE GERÇEK HAYAT
Eski Türk filmlerine göre; doktorların
hepsi iyi, hemşirelerin tümü güler yüzlü, polislerin tamamı babacan,
öğretmenlerin bütünü idealisttir. O filmlerde kötü eğitimci, sağlık
personeli ya da hukuk adamı olmaz. Ama gerçek bu mudur?
Elbette hayır. Değişip düzelmek daha sorunsuz yarınlara ulaşmak istiyorsak;
şapkamızı önümüze koyabilmeli ve eleştirilere açık olmalıyız.
Hastane Odasından
Bir Anı

|
Munch Medusa
Hastanede Cinayet
|
Yazının başında anlattığım hastane odasında tanıdığım
hastabakıcıların birçoğu benim filmlerde görmeye alıştığım hastabakıcılar
gibi merhametli değildi. Doğum sancısı çeken kadınlara öyle şeyler söylerlerdi
ki, anlatmaya bile utanırım... Peki ya temizlik?
O da filmlerdeki hastane odaları gibi temiz değildi. Mesela sezaryenle doğum
yapan kadınların kullanabileceği alafranga tuvaletler yoktu, olanlarsa
hep arızalıydı, çarşaflar kirli duvarlar leş gibiydi. Hastanenin duvarlarına
bakar ve "burası bir temiz badana
olsa ne güzel olur" derdim. Ama olmazdı...
O hastane teknik açıdan yeterliydi ama bu hiç teklemeyen bir telesekreteri
dinlemek gibi bir etki yapardı. Teçhizat tek başına yeterli gelmezdi
hastalara. Çünkü hastalar bilgilendirilmek ve temizliklerine önem verildiğini
görmek ister. Hastalıkla mücadele
ederken o mücadelede onunla birlikte savaşan sağlık ekibinin dost, sıcak insan
sesini duymak ister.
Sancı odasında bir yatakta iki kadın yatardı. Kollarında serum takılıydı kadınların.
Orayı gören biri kendisini 2.dünya savaşında bir hastane odasında zannedebilirdi.
Son yıllarda bir yakınımın daha yolu düştü aynı hastaneye, sordum: "nasıl
buldun hastaneyi?"
cevabı beni dehşete düşürdü "Ay ablaaa, sen nasıl doğurdun orda, bir
daha asla gitmem". Cevap netti, demek hiçbir şey değişmemişti.
İDEAL BİR HASTANEDE
OLMASI VE OLMAMASI GEREKENLER
"Kimyanın
başı temizliktir",
Sağlıkta ve Laboratuarlarda
Pisliğin Mazereti Yoktur

|
Munch -Moonlight,
Ayışlığı
|

|
Munch -Separazione
|
Çözüm nerede, tabii ki bilimde. Bir laboratuarın bütün masalarında kocaman
harflerle aynı yazı yazıyordu. "KİMYANIN BAŞI TEMİZLİKTİR". Çünkü temizlik
olmadan laboratuarlarda güvenli çalışamazsınız.
Diğer sağlıkçılar da temizliğe dikkat ederler tabii ki. Hem kendi güvenlikleri,
hem de hasta sağlığı ve yaptıkları iş gereği temizliğe dikkat etmek
zorundadırlar. Bir laboratuarcı günde sayısız kere elini yıkar, eldiven
değiştirir.
Hastanelerde Mikrobiyoloji uzmanları belirli aralıklarla bebek odalarını
ve diğer steril (arınık) ortamları kontrol ederek bakterileri tespit
eder, sterilizasyon uygulattırır. Çünkü her şeyin mazereti olsa da pisliğin
mazereti yoktur.
Hastanelerde, çalışanların eğitimi genellikle çalışanlara gözdağı verilerek
değil, neyin nasıl yapılması anlatılarak yapılır. Hizmet içi eğitim
uygulanmalıdır. En iyi temizlik elemanı sertifikası, güzel bir ödül
olabilir mesela. Başhekiminden, laborantına, temizlikçisine kadar her
birimin kendi alanında en iyi olması gerektiği, her işin birbirine bağlı
ve önemli olduğu gerçeği vurgulanmalıdır. Yaptıramıyorsanız, beceriksiz
bir yöneticisiniz. Özel hastanelerin bir bölümünde hastanın hasta değil
de müşteri gözüyle görülmesi ise yanlıştır. Hastaların hataları yok
mudur? Elbette vardır. Örneğin 36 saat nöbet tutmuş bir çalışana “oh
nasılsa paramla yaptırıyorum, istediğim kadar soru sorar, istediğim
kadar meşgul ederim” gibi yaklaşmak doğru değildir. Çalışanlar da insandır
ve güçleri sınırlıdır.
Özel Hastaneler, Otel
Hizmetleri ve Ahlaki Anlayış

|
Munch -Slight
Eight
|
Bebeklerin
Ulusu Yok
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım
bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerin tonu
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi
Babalar çıkarmayın onları akıldan
Analar koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan yıkımdan söz ederse biri
Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu...
Ataol Behramoğlu
|
Sağlık personeli, insana hizmet için çalıştığını
bilmelidir. Elbette tüm sağlık personeli
ekmeğini yaptığı iş nedeniyle kazanır ancak çalışırken bu düşünülmem*li,
ahlaki anlayış yani "Sizin kendi anne babanız, yakınınız ya da siz hastaneye
hasta olarak gitseniz nasıl bir ilgi görmek isterseniz hastalara da
öyle davranın." anlayışı öne çıkarılmalıdır.
Özel Hastanelerin
Özel Olmasından Kaynaklanan Özel Problemleri
Kimi zaman, özel hastanelerde; devlet hastanelerinden
farklı bazı sorunlar yaşanabiliyor. Pek çok özel hastanenin sahibi sağlık
personeli içinden yetişmemiş insanlardan çıkabiliyor. Bu da hastane
sahibinin olaya daha çok işletmeci mantığıyla yaklaşmasına
sebep olabiliyor. Elbette sağlıkçı olmayan insanların da sağlıkçı ciddiyetiyle
olaya yaklaşması mümkündür ama kesin değildir. Bu konunun ayrıca incelenmesi
gerekir.
Nadiren de olsa kimi hastaların şu şekilde konuştuğunu duyarız:
"Ay şekerim özel var özeeeel. Şurda mı doğursaaam burda mı?". Bu da
işin trajikomik yanlarından biri olsa gerek. :)
Kantin mi Pastane mi?

|
Munch
-Sırp, Slav, Sırbistanlı, Selb
|
Bazı özel hastane kantinlerine gittiğinizde kantin
değil de resmen pastaneyle karşılaşırsınız. Her yerde tedavi gören hasta
aynıdır, hepsi, hastanelerde olması gerekenden fazla lüksü doğru bulmuyorum.
Aynı şekilde A hastanesinde çalışan sağlık görevlisiyle, B hastanesinde
çalışan sağlık görevlisinin aldığı ücret arasında uçurum olmamalıdır,
çünkü yapılan iş aynıdır. Aslolan en iyi sağlık hizmetinin verilmesidir.
Hastane idarecileri özel bir otelin işletmecisi değil, sağlık hizmeti
veren bir hastanenin başında olduğunu hiç unutmamalı ve denetimleri
çok sıkı yapmalıdır. Elbette bu denetimler hastanenin iç mekanizmasıyla
sınırlı kalmamalı bakanlık ve meslek kuruluşları düzeyinde de her türlü
denetim yapılmalıdır.
Denetim Nasıl Yapılmalı?
Siz de üzülüyorsunuz biliyorum; bebek ölümleri,
yanlış operasyonlar... Bunların hiç olmamasını diliyoruz da, çözüm ne?
Bir hastane nasıl denetlenir? Bu noktada tam bilgi sahibi değilim ancak
sanırım, öncelikle hastanenin imarına, donanımına, temizliğine bakılır.
Temizliğe kim bakacak, bakterileriler nasıl tespit edilecek, cihazların
kalibrasyonu (ölçümlemesi) nasıl incelenecek, sağlık kurumlarının düzenli
çalıştığına nasıl bakılacak, denetimleri kim yapacak. Elbette burada
yine bilim insanlarına görev düşüyor. Bütün bu denetimlerin Biyokimya
ve Mikrobiyoloji uzmanlarınca denetlenmesi ve denetlenmelerin yine analizlerle
somut verilere dayanması gerekiyor. Sağlık denetim ister ve bu denetimi
yapmak için konunun uzmanları görevlendirilmelidir. Peki ya durum ne!
Sağlığın Bedeli
Olur mu?

|
Edvard Munch
-Ses
|
Bence sağlık ve eğitim her bireyin en temel hakkıdır. Herkesin sağlıklı
yaşama ve eğitim alma hakkı devlet tarafından güvence altına alınmalıdır.
Devlet vatandaşına tümüyle ücretsiz sağlık ve eğitim olanakları sağlamalı
ve gerektiğinde tüm masrafları
finanse edebilmelidir.
Fakat şu andaki tabloya bakınca, insan sağlığı açısından acil radikal
önlemler almak şarttır. Hepimizin bildiği sağlık haberlerini gazete
başlıklarını buraya taşımak, sorunları tek tek sıralamak istemiyorum
ama hiç değinmem*k de olmaz...
Gündemdeki
Konulara Sağlık Düzleminde Genel Bakış
Aniden hastalandınız siz ya da yakınınız devlet
hastanesine yolunuz düştü, ya tahlil parasını ya da başka bir sağlık
hizmetini para verip yaptırmak zorunda kalınca apışıp kalacaksınız kral
dedenin düdüğü gibi, önce paranı cebine koy, sonra hastalan. Eğitime
ülkemizin her yanında aynı önemi vermiyoruz.

|
Munch -Anziety
|
Dahası okuttuğumuz insana da değer vermiyoruz.
İnsanlar cahil, daha fenası hem cahil hem ukala, böyle olunca da iktidarlar
değişiyor, partiler değişiyor ama kan davaları, mahalleler arası kavgalar,
daha bir sürü kavgalar, trafik kazaları değişmiyor. Tersanelerde ölümler
sürüyor. Eğitimden ve sağlıktan tasarruf edilmez. Hastanelerin acillerine
bakıp orada yitirilen maddi ve manevi kayıpların çok daha vahim olduğunun
görülmesi gerekir. Sağlığa ne kadar bütçe, eğitime ne kadar bütçe ayırıyoruz,
araştırın. Sağlıkta tekelleşme, muayenehanelerin kapatılması, her iktidarın
kendi kadrolarını yerleştirmesi, daha bir sürü yeni uygulamalar bizlere
yansıyacak bence bekleyip görmeyelim, ömrümüz beklemekle geçiyor. Çünkü
irdelemekten uzağız, bananeci olduk, önce bebekler niye ölüyor diye
düşünelim, sonra çocuklarımıza nasıl bir yarın bırakıyoruz diye düşünüp
sorgulayalım. İstihdam paketini basın-yayın organlarıyla takip edebilirsiniz.
Sigarayı yasaklayıp, pasif içicilerin akciğerlerini koruma altına alan
düşünceli iktidarımızın, 1 Mayıs günü insanların üzerine nasılda biber
gazı püskürttüğünü gördük.
Zira Şişli Etfal'in aciline gaz bombası atılmıştır, hastalar, hasta
yakınları, sağlık çalışanları ve çevredeki vatandaşlar mağdur edilmiştir.
Neyse ki sağlıkçıların sendika çalışmaları da bir o kadar sevmüzikicidir.
Ben bu yazıyı aklımda kalanlarla yazdım çizdim, düşünüyorum da görmek
ve çok azına değinebildiğim sağlık sorunlarını tartışmak için ille de
sağlıkçı olmak gerekmiyor. Şimdi düşünelim, kim bizim sağlığımızı düşünüyor,
kendimiz, kim en çok para kazanmayı hak ediyor, onca yıl okuyan hekimlerimiz,
bırakalım da bu ülkede hukukçular ve hekimler para kazansın, çok parası
olan siyasete girmesin, siyaset para kazanmak amaçlı cazip bir meslek
olmasın, ülkesini seven hizmet etsin.
Tefecisi, mafyası, vasıfsız, alakasız bir sürü kişi çok paralar kazanmasın.
Sağlıkçıların ve diğer emekçilerin hak arama kanalları kapatılmasın,
sendikalar teşvik edilsin, işçiler haklarını unutmasın, unutturmaya
çalıştırılmasın.
Son Söz: Çözümü
Bulmak İçin Çözümü Aramak Gerek
Bırakın da sorunlarımızı konuşalım, tartışalım. "Hastanede mikrop var,
fakat mikroptan konuşmak yasak, o halde mikroba nasıl çare bulacağız.
Sorunlara kalıcı çözümler,
ortaya çıkacak aksaklıklardan korkmadan sorunları tartışabilmekten geçer.
Figen Füsun Pehlivan,
Grafik Saati, İstanbul
|